Bizim burada dağda bir
çoban vardır. Çobanın iki çocuğu vardır; biri erkek, biri kız. Erkeğin adı
Yusuf’tur, kızın adı pek söylenmez. Bir gün gelir çocukların anneleri ölür. E
tabi ne olacak bir evde bir kadının olması gerekir muhakkak. Adam bir daha
evlenir fakat gelen anne, üvey anne çocuklara iyi davranmaz onları çalıştırır.
Biraz da boylarından büyük işlere falan sokar. Çok da serttir; çocuklara karşı
acımasızdır, onlara kuzu güttürür. İşte bir gün kuzular kaybolur. Yusuf ile
ablası aramaya giderler. Aramaya giderler zira kuzuları bulamazlarsa üvey
anneleri bunlara büyük bir ceza verecektir, bu cezadan korkarlar. Akşam olur,
ablası Yusuf’a “sen şu taraftan git, ben bu taraftan gideyim. Değişik yerlerde
arayalım” der. Yusuf bir süre gider ondan sonra “bulamadım” diye döner gelir.
Fakat kız inat eder; illaki bulayım diye düşünür, zaman geçer bulamaz. Bunun
üzerine üvey annenin vereceği eziyete katlanmaktansa dua eder “Allahım, beni
kuş et” der. Tabi bu dileği yerine gelir ve kuş olur. Bu arada kuzular eve bi
şekilde gelmiştir. Kız gelmeyince Yusuf’la babası onu aramaya çıkarlar. İşte
belli bir yere vardıklarında çalıda bir kuş öter. ‘’Yusuf, kuzuları buldun mu
buldun mu buldun mu’’ şeklinde. Böyle sürekli öter. Tabi bulamazlar kızı, bu
kuş olduğu kanaatine varırlar. Kuşa da Yusufçuk kuşu ismini verirler. Yusuf
Yusuf dediği için.
Yorum gönder