Kırşehir’in 15 kilometre
batısındaki Emirburnu Dağı’nın eteklerinde Karakurt denen bir kaplıca vardır.
Geçmişi çok uzaklara gider. Dört mevsim hastaların taşındığı kaplıcada tedavi
edilmeyen illet yoktur. Bir zamanlar Kırşehir Beyi’nin oğlu çaresiz bir
hastalığa tutulmuş, her tarafı akar, kokar olmuş. Doktorlar ne yaptıysa fayda
etmemiş. Beyin, umudu kesilmiş. “Bari gözümün önünde öleceğine götürün bir
dağa bırakın orada ölsün. Göz görmeyince gönül katlanır” demiş. Çocuğu
alıp Emirburnu Dağı’nın eteklerine bırakmışlar. Elbette burada kurtlar kuşlar
parçalarda o da bu illetten kurtulur. Çocuk yapayalnız kol bacak tutmaz başına
geleceği beklerken, akşama doğru bir kurt görünmüş. Kurdun karnı kemiklerine
yapışmış, uyuzdan tüyleri dökülmüş, her tarafı cerehat içindeymiş. Sürüne
sürüne dağın eteğindeki bataklığa girmiş, çamura bulanmış, çıkmış. Ertesi gün
yine bataklığa gelmiş, çamura girmiş. Derken iki gün sonra canlı kanlı bir kurt
olarak ayağa kalkmış, uzaklaşıp gitmiş. Kurdun her hareketini izleyen oğlan, bu
çamurdan bir keramet olsa gerek diyerek o da sürüne sürüne bataklığa girmiş. Çamurları
yüzüne, gözüne sürmüş, bir köşede kaynayan sudan içmiş. Biraz sonra vücudunda
bir dirilik, canlılık duymaya başlamış. Bir iki gün derken ayağa kalkmış,
yürümüş. Üçüncü günde Kırşehir’in yolunu tutmuş. Babasının kapısını çalmış,
görenler şaşırmış; gözlerine inanamamışlar. Çocuk olanı biteni anlatmış. Bey de
bataklığı bir kaplıca haline getirerek üzerine bir kubbe, yanına da bir mescit
yaptırıp hizmete açmış. Adına da Karakurt Kaplıcası demişler.
Yorum gönder