47 MARDİN
Mardin Şahmeran Efsanesi
Mezopotamya topraklarında doğmuş bir efsane bu.
Yüzyıllardan beri anlatıla gelmiş çeşitli coğrafyalarda. Özellikle yılanların
çok olduğu bir bölge olan Mardin’de efsaneye göre; Tahmasp adında uzun boylu,
geniş omuzlu, esmer tenli, çok yakışıklı bir genç yaşarmış. Binlerce yılanın
yaşadığı bir mağaraya yanlışlıkla girmiş birgün. Mağaranın içi o kadar
karanlıkmış ki hiçbir şey göremiyor, yalnızca etrafında dolanan yaratıkların
sesini duyuyormuş. Çaresizlik içinde beklerken, bir ışık huzmesi belirmiş. Işık
huzmesi kendisine yaklaştıkça gözleri kamaşan Tahmasp, ellerini gözlerine siper
ederek etrafında gezinen yaratıkların ne olduğuna baktığında; uzunu, kısası,
yeşili, siyahtan oluşan çokça yılanın çevresini sarmış olduğunu fark etmiş.
Yılanların hepsi kafalarını kaldırmış, gelen ışık huzmesine doğru
bakıyorlarmış. Tahmasp’ta onların baktığı yöne doğru bakınca birden dona
kalmış. Çünkü Tahmasp, bu zifiri karanlık mağaranın içinde hayatında gördüğü en
güzel kadının yüzünü görmüş birden. Ona doğru daha dikkatli bakınca kadının
belden aşağısının yılan olduğunu fark etmiş. Kadın ona doğru ilerliyormuş, tam
karşısında durmuş, gülümseyerek elini ona doğru uzatmış. Ve demişki; – Korkma
benden Tahmasp. Ben yılanlar ülkesinin kraliçesi Şahmeranım. Benden sana zarar
gelmez. Ben dünya düzeni kurulmaya başladığı andan beri vardım. Krallığıma hoş
geldin. Bundan böyle benim misafirimsin. Şimdi yat ve dinlen. Sonra seninle
uzun uzun konuşuruz. Böyle deyip geldiği yoldan geri gitmiş. Tahmasp gördükleri
karşısında yaşadığı dehşeti ve şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışarak olduğu
yerde kıvrılıp uyumuş. Ertesi sabah uyandığında Şahmeranı karşısında mükellef
bir sofranın başında otururken bulmuş.
Tahmasp’ı kahvaltıya davet etmiş Şahmeran. O ise
gözlerini şahmerandan alamıyormuş. Şahmeran’da ona bakıyormuş kendinden geçmiş
bir halde. Bak Tahmasp demiş. Ben insanlığın bütün tarihini biliyorum. İstersen
sana anlatayım deyip başlamış anlatmaya. Anlatmış, anlatmış, anlatmış günler
boyu. Bu sohbetler sırasında Tahmasp ve Şahmeran arasında tarihin en soylu
aşklarında birisi başlamış. Gel zaman git zaman Şahmeranın anlatacağı bir şey
kalmamış artık. Tahmasp’ta annesini ve yeryüzünü özlemeye başlamış. Bir gün
dayanamamış ve düşüncesini Şahmeran’a da açmış. Sevdiğinin kendisinden
sıkıldığını ve artık gitmek istediğini duyunca önceleri kesin bir dille
reddetmiş Şahmeran.
Ancak günler geçip Tahmasp’ın üzüntüsünden eriyip
bittiğini görünce dayanamamış ve ona şöyle demiş: – Ey Tahmasp beni iyi dinle,
sözlerime iyi kulak ver. Biliyorum, gitmene izin verirsem sende bana ihanet
edeceksin ve yerimi diğer insanlara söyleyeceksin. Ancak bu topraklarda aşklar
ölümünedir. Seni çok sevdiğimden dolayı üzülmene dayanamıyorum. Bu sebeple
gitmene izin veriyorum. Ancak bana bir söz vermeni istiyorum. Ne sebeple olursa
olsun başka insanlarla beraber suya girme. Tahmasp sevinçle Şahmerana sarılmış
ve ona asla ihanet etmeyeceğine dair yeminler etmiş. Tahmasp mağaradan
çıktıktan sonra bir köye yerleşmiş ve marangozluk yapmaya başlamış. Arada
sırada da gizlice mağaraya giderek Şahmeranı ziyaret ediyormuş. Tahmasp’ın
yaşadığı ülkenin kralı bir gün amansız bir hastalığın pençesine düşmüş. Ülkenin
bütün hekimleri gelmiş ama kralın hastalığına çare olamamışlar. Kralın kötü
kalpli bir veziri varmış. Vezir her seferinde krala hastalığının tek çaresinin
Şahmeranda olduğunu söylüyormuş.
Ancak bu mutlu günler uzun sürmemiş. Onun etinden bir
parça yemesinin kralın hastalığının dermanı olacağını kralın kafasına sokmuş.
Kralda Şahmeranın bir an önce bulunmasını emretmiş. Bütün ülkede Şahmeran
aranmış. Sonunda bilge bir adam bütün insanların gruplar halinde hamamlara ve
nehirlere sokulmasını tavsiye etmiş böylece Şahmeranın yerini bilen varsa onu
bulabileceklerini söylemiş. Vezirde ülkedeki herkesi hamamlara sokmaya
başlamış. Askerler Tahmasp’ın yaşadığı köye de gelmişler ve herkesi toplayarak büyük
bir hamama götürmüşler. Tahmasp Şahmerana verdiği sözü hatırlayarak önce gitmek
istememiş. Ancak askerler onu zorla içeri sokmuşlar. Tahmasp hamama girdikten
sonara herkesin gözünün üzerine dikildiğini fark etmiş. Kendisine bakınca bütün
vücudunun yılanlarınki gibi pullarla kaplandığını fark etmiş. Askerler hemen
Tahmasp’ı yakalayarak vezirin huzuruna getirmişler. Kötü kalpli vezirin amacı
kralı iyileştirmek falan değilmiş. Şahmeranı yakalayıp dünyanın bütün sırlarına
sahip olmak istiyormuş. Tahmasp’a günlerce işkence yaptıktan sonra Şahmeranın
yerini söyletmiş. Askerler hemen gidip Tahmasp’ın söylediği yerde mağarayı
bulmuşlar ve Şahmeranı oradan çıkarıp saraya getirmişler.
Şahmeran ve Tahmasp kralın huzurunda karşı karşıya
gelmişler.
Şahmeran üzüntülü ve utanç dolu Tahmasp’a dönmüş: Ey
sevdiğim, üzülme. Biliyorum ki sen bana kendi canın için ihanet etmedin ama
bende sana dememiş miydim bu topraklarda aşklar ölümünedir diye. Bak şimdi
anladın mı? Sen üzülme ne olur! Tahmasp Şahmeranın bu sözleri karşısında daha
da utanmış. Şahmeran sözlerine devam etmiş. Şimdi size sırrımı vereceğim. Kim
ki benim kuyruğumdan bir parça koparıp yerse O bütün dünyanın sırrına ve
gizemine vakıf olacak. Her kim ki benim kafamdan bir parça koparıp yerse o da o
anda öte dünyayı boylayacak. Şahmeran daha sözlerini bitirmeden kötü kalpli
vezir elinde kocaman kılıcı ile atılıp Şahmeranın bedenini iki parçaya ayırmış.
Ve kuyruğundan bir parça koparmış Tahmasp’ta duyduğu acı ve utancın etkisi ile
fırlayıp oracıkta ölmek için sevdiğinin, Şahmeranın kafasından bir parça
ısırıvermiş.
Kötü kalpli vezir kuyruktan kopardığı parçayı ağzına
atar atmaz oracıkta can vermiş.
Tahmasp’a ise hiçbir şey
olmamış Şahmeran son anda yaptığı planı ile bütün bilgisinin sevdiğine
geçmesine sebep olmuş. Ancak Tahmasp sevdiğini kaybetmenin acısına
dayanamayarak kendisini dışarı atmış ve dağ bayır, ülke ülke dolaşmaya başlamış
Yorum gönder