12 BİNGÖL
ÖLÜMSÜZLÜĞE GİDEN YOL: BİNGÖL
Aldık kalemi ele, düştük yola. Döne dolaşa geldik
Bingöl’e. Sorduk, soruşturduk dinlediklerimizi bir bir size anlatalım diye.
Öyle çok efsane dinledik ki Bingöl’de, bir değil, bin tane. İsterseniz önce
adından başlayalım, birkaçını bu diziye dökelim:
Bingöl’de sıra dağlar, dağların üzerinde de büyüklü
küçüklü sayısız krater gölleri var. Derler ki:
Bir zamanlar, Bingöl dağlarında sefere çıkan bir bölük
asker, içecek su bulamaz, karşıdan gelen ikinci bölüğe suları olup olmadığını
sorarlar. Onlar da, karşıdaki dağın ardında bir göl gördüklerini, oradan su
alabileceklerini söyler. Bölük, dağın tepesine ulaşınca, aşağıda bir değil, pek
çok gölün bulunduğunu görerek, seslenirler:
– Burada bir değil, bin göl var!..
O günden sonra, bu dağlara “Bingöl” derler.
Efsanelere göre, bu göllerden biri, insanı ölümsüzlüğe
götüren “ab-ı hayat” yani “hayat suyu” dur. Ama bu hangi
göldür, bilinmez. Yıllar yılı aranır, durur, bulunmaz.
Bir zamanlar, bu dağlarda avlanan bir avcı, bir keklik
avlar. Kanlı kekliği buradaki göllerden birinde yıkar, tüylerini yolar,
torbasına atarak köyüne döner. Evine geldiği zaman torbayı açar, açmasıyla
keklik “Pırrr.” Diye uçar, gider. O zamanla anlar ki kekliği yıkadığı
göl, “ab-ı hayat” tır. Koşar dağlara. Şu göl senin, bu göl benim arar
da arar, bir türlü bulamaz. O gün bugündür, ararlar da bulamazlar ‘b-ı hayat
gölünü. Yılda bir kez “Hızır Peygamber” in, “ab-ı hayat” gölünde
yıkandığı, abdest tazelediği söylenir. Ama ne zaman, hangi gölde bunu kimse
bilemez. Bilinmemesi için de, Tanrı bir değil, bin göl yaratmış burada, derler.
Evliya Çelebi, gezileri sırasında, Bingöl’e de uğrar,
birçok gölleri, adlarıyla defterine yazar. Bu göllerden bazılarının suyunu içen
hastaların iyileştiğini söyleyerek der ki:
– İçlerinde Harem gölü dirler bir göl vardır. Burada
yıkanan avretler semiz ve iri olurlar. Doğururken asla acı çekmezler. Er gölü
vardır, şekerden lezizdir. Ballı göl vardır, sabah vakti kenarında kudret
helvası bulunur. Salbaş Gölü vardır, birkaç kere içenin başı sallanır. Kerkis Gölü
vardır, bu gölden bir adam içse, ak sakallı pîr olur. Şor Gölünden yeter miktar
su alınsa, yemeğe konsa, leziz olur.
Bundan gayri göller, ab-ı hayat’ tan nişan verir. Tatlı sular olup, esvap
yıkanırken sabuna lüzum kalmaz. Amma, ‘ab-ı hayat gölünü kimse bilmez…
Köroğlu’nun da bir gün, yolunun buralara düştüğü,
Kıratının bu sulardan içtiği söylenir.
Hatta bir kez, Köroğlu,
‘ab-ı hayat’ ı bulmuş, tam içeceği sırada, bir fırtına kopmuş, göl coşmuş,
köpürmüş; Köroğlu avuçladığı bir köpüğü ağzına götürmüş. Ondan sonra yiğitliği
ölümsüz olmuş. Eğer sudan içseymiş, Hızır gibi o da ölümsüzlüğe ulaşacak, dünya
durdukça yaşayacakmış, derler. Kırat’a gelince o bu dağlarda yaşarmış, ama
kimse göremezmiş…
Yorum gönder